KimdirDevrimci
Kimdir Devrimci?
Bu sorunun cevabı biraz da cevabı verene göre değişiyor. Ama yine de, anlamını farklı yorumlasa da herkesin belirtebileceği bazı belirgin noktalar var.
Yeri yurdu yoktur devrimcinin. Bir bakmışsınız orada, bir bakmışsınız başka bir yerdedir. Bir kentte, bir dağdadır... Düzenli bir evi yoktur çoğu kez. Bir gece orda, bir gece başka yerde kalır... Bazen giysisi pek yoktur, bazen aç kalır... Denilir ki "özel yaşamı" yoktur onun. Ve denilir ki, "yarını yoktur"... Hasretlikler vardır onun yaşamında, ayrılıklar vardır, buluşmaları kısa sürelidir... Ne hafta sonu tatili, ne yıllık tatili vardır onun... Yani zaten ne mesai saati bellidir, ne işinin bitişi...
Mesela Ercan, okul için kalkmış memleketinden İstanbul'a gelmiş, Tıp okumaya başlamış ama yeniden memleketine dönmüş, bu kez memleketinde devrimci mücadeleyi örgütlemek için... Halil Sivas'lı, Ankara'da savaşın içinde bulmuş kendini... Ali Kastamonu'lu, Solmaz Balıkesir'li, Fikri İstanbul çağlayan'da doğmuş... Ve doğdukları yerden kilometrelerce uzakta bir üsde buluşmuşlar. Onları buluşturan devrimcilik...
Ölüm sık sık yanından sıyırıp geçer... O peşinden koşar yine de ölümün... Ölüm pek çok insan için taşıdığı anlamdan daha farklısını taşır onun için. Onu bazen yaşamın doğal bir parçası gibi görür, bazen arkadaşı gibi, bazen kalleş bir düşman gibi... Hüsamettin ve Soner gibi, bazen "kayıp" olur, mezarsız gelir ölüm... Bazen şakalaşırlar onunla... Bazen onunla döğüşe tutuşur ve yenerler onu... Hatta Halil'le Ali gibi, ölümle iki kez karşılaşır, ikisinde de kuşatmadan kurtulur, ama -yoldaşlarını, malzemeleri kurtarmak sözkonusu olunca- üçüncüsünün üzerine giderler... Hatta Serpil'le Ayten gibi, ölüm oruççuları gibi, ölüme önce gitmek için yarışırlar.
Hep sabır, hep emek, hep özveriyle örülüdür onun yaşamı. Zorluklardan yılmayacak "zevk"lerden vazgeçecek, kuyuları iğnelerle kazacaktır. Solmaz yıllarca okur öğretmen olur, bırakır... Ercan doktorluktan vazgeçip Karadeniz'i ayağa kaldırmak için yollara düşer... Düzenin nimetlerini tepmektir devrimcilik... Bazısı için neredeyse yaşamın tek amacı haline gelen şeylere onlar, bir meteliklik değer vermezler; mesela Solmaz gibi, babasının "sana bir araba, ev ve arsa almayı düşünüyorum" diyerek devrimciliği bırakma karşılığında yaptığı bir "cazip" teklife gayet rahat "onlar da hareketimin olur" diye cevap verirler... Özverileri bir de şubelerde, cezaevlerinde sınanır. Halil gibi, Solmaz gibi, Fikri gibi, o mekanları mutlaka tanırlar... Hepsi, yüksek okul bitireni de, hiç okula gitmemişi de biraz öğretmen, biraz öğrencidir... Bazıları daha iyi becerir öğretmenliği; Halil gibi. "Herşeyi defalarca tekrarlama sabrı, mütevaziliği, işbaşında hemen kendini belli eder." Hem çalışır, hem okur, hem devrimcilik yapar bazısı... Bir kaç mesai birden üstlenir.
"Aile" denilen şey de, evlilik de onun için farklı anlamlar taşır... Ailesiyle Serpil gibi kavga eder bazen; bazen ailesinden ayrı düşer... Bazen Solmaz gibi evlatlıktan reddedilir, ya da reddeder ailesini... Bazen Turan Kılıç'la babası gibi zindanda aynı koğuşta kalırlar... Eşinden ayrı düşer bazen, biri bir kentte, biri başka kentte görev yürütür... Esma ile Eyüphan gibi ayrı yerlerde şehit düşerler... Yolları ayrılır bazen, bazen birlikte aynı üste şehit düşerler...
Değişmenin adıdır devrimcilik. Devrimci olmadan önceki yaşamında, yatağının altındaki "kurufasulye tanesinden" rahatsız olanlar, inşaatlarda yatabilmelerine kendileri bile şaşırırlar. Hayatında öğrencilik, ev kadınlığı dışında hiç bir işe el sürmemiş olanlar, bazen işportacı olur, bazen konfeksiyonda, bazen inşaatta çalışırlar. Serpil "İlk faaliyetlerine Mücadele Gazetesi satarak başlamıştı." İşe bakışları da farklıdır: Aman şu iş saati bitsin de gitsem diye düşünmez: Serpil gibi "Aldığım sayıları satamazsam yüzünüze bakamam" diye düşünür. Birgün satamadığı iki dergi için derse girmemiş ve 'benim için bunların satımı derslerden daha önemli' demişti. Ve o gün eve geç gittiği için eve alınmamış, o geceyi evin bahçesinde geçirmişti...
İşte böyle değişiktir devrimcinin yaşamı. Başkaları için anlamlı olanlar, onun için anlamsız, başkaları için anlamsız gelenler ise bazen onun tüm yaşamının ideali olacak kadar önemlidir. Özel Yaşam'ı yoktur derler ya, gerçekte kimsenin onun kadar özel anlamı, amaçları olan bir yaşamı yoktur. Var'lar ve yok'lar farklı anlamlar taşır onun için.
Yeri-yurdu belli değil gibidir belki ama, tüm ülke onun yeri yurdudur. Düzenli bir evi yoktur ama gerçekte onlarca, yüzlerce evi vardır onun... Ailesinden uzaktır ama onlarca, yüzlerce ailesi vardır... Bazı "zevk'lerden vazgeçmiştir o, ama dünyanın bir insana en büyük zevki verecek, en büyük mutluluğu tattıracak işleriyle uğraşmaktadır... Yarını yoktur onun, belli olmaz, bugün tutsak düşebilir, akşam bir düşman saldırısında şehit olabilir.. Ama koca bir gelecek onundur, o görünürde bir sürü yarınlara sahip olanların aksine ölümsüzdür, tüm yarınlar onundur...